Türkiye’nin asıl hazinesi toprağın altında saklı. Binlerce yıllık geçmişe sahip antik kentlerimiz, yalnızca taş ve sütunlardan ibaret değil; insanlığın ortak hafızasına açılan kapılar. Bu kapılardan geçtiğinizde yalnızca bir kenti değil, bir uygarlığı, bir yaşam biçimini, bir inancı, bir hayali keşfedersiniz.
Efes: Antik Dünyanın Parlayan Yıldızı
İzmir’in Selçuk ilçesinde yer alan Efes, Roma döneminin en görkemli liman kentlerinden biriydi. Artemis Tapınağı, Celsus Kütüphanesi ve görkemli tiyatrosu ile Efes, antik dünyanın kültür başkentlerinden biriydi. Bugün burayı ziyaret eden turistler, taşlara sinmiş bir uygarlığın ihtişamıyla karşılaşıyor. Efes, yalnızca geçmişin değil, bugünün de en çok ziyaret edilen kültürel miraslarından biri.
Hierapolis: Pamukkale’nin Beyaz Tacı
Pamukkale’nin travertenleriyle birlikte UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Hierapolis, antik çağın sağlık merkeziydi. Roma döneminde sıcak su kaynaklarının şifa verdiğine inanılır, insanlar buraya iyileşmek için gelirdi. Bugün de Hierapolis, antik havuzlarında yüzen turistlerle geçmişle bugünü buluşturuyor. Burada tarih, termal suyun buharıyla hâlâ canlı.
Bergama: Bilgelik ve Sanatın Beşiği
İzmir’in Bergama ilçesinde yer alan antik kent, sadece görkemli tapınaklarıyla değil, aynı zamanda bilim ve sanat mirasıyla da öne çıkıyor. Tıp biliminin geliştiği Asklepion ise, antik çağın sağlık merkeziydi. Bergama’yı dolaşırken, insanın bilgeliğe ve sanata duyduğu susuzluğu hissediyorsunuz.
Aspendos: Tiyatronun Kalbi
Antalya’daki Aspendos Antik Tiyatrosu, bugün bile akustiğiyle dünyanın hayran kaldığı bir yapı. Binlerce yıl öncesinin taşları, günümüz sanatçılarını ve seyircilerini aynı sahnede buluşturuyor. Aspendos, geçmişin sahnesini bugüne taşıyan eşsiz bir köprü.
Bu antik kentler bize gösteriyor ki, tarih taşların, sütunların, tiyatroların içinde yaşamaya devam eder. Bu topraklarda, her taşın anlatacak bir hikâyesi var.