Adana’da yaz, gökyüzünden değil, yerden gelir adeta. Sıcaklık önce toprağı yakar, sonra adım adım teninizi. Ama Adana bu sıcaklıkla barışıktır, yıllardır alışılmış, tanınmış, hatta dost olunmuş bir mevsimdir bu. Serinliğin peşinden değil, onunla yan yana yürümeyi öğrenmiş bir şehir olmuştur.

Sabah saatleri, yazın Adana’daki en önemli zaman dilimidir. Güneş henüz kızgın değilken, sokaklar gölgelerini esirgemeden sunarken, fırınlardan yeni çıkmış ekmeğin buharıyla yapılan hafif bir kahvaltı, günün en keyifli ânı olur. Adana’da serinlik erken saatlerde yakalanır.

Günün ilerleyen saatlerinde ise su, vazgeçilmez bir yoldaştır. Ama sadece içmek için değil, buz gibi bir limonata, ayran ya da şalgam – ki şalgam burada sadece bir içecek değil, serinliktir. Bir bardak şalgam, dışarıdaki sıcaklığı birkaç dakikalığına unutturabilir. Her derde deva oluşuyla bilinir şalgam…

Adana’ da yaz demek ağır yemeklerin yerini hafif ve serinlik veren tabaklara bırakması demektir. Bol yeşillikli salatalar, yoğurtlu mezeler, zeytinyağlı kabak ya da taze fasulye gibi yemekler, Adana yaz mutfağının vazgeçilmezidir. Hele ki cacık… Salatalıkla yoğurdun o serin birlikteliği, yazın sıcaklığına ince bir cevaptır.

Evlerde ise yaz başka bir düzendir. Balkonlar ya da avlular yeniden hayat bulur. Akşam serinliği geldiğinde insanlar yıldızlara karşı oturur, sohbet eder. Sıcaktan kaçmak değil, onunla birlikte yaşamak en önemlisi olur.

Ve tatlı… Yazın tatlısı da hafif olmalı. Şerbetli tatlılar biraz dinlenmeye bırakılırken, bici bici çıkar ortaya. Renkli görüntüsü, buzlu dokusu ve gülsuyu aromasıyla serinliğin tatlıya dönüşmüş hâlidir.

Adana sıcağını herkes duymuştur. Ama bu şehirde yaz, sadece sıcak değil; aynı zamanda sabırdır, alışkanlıktır, Adana bambaşkadır..