Nehir kenarında zaman hızını kaybeder, sadece akar.

Bazı yerler vardır, zamanı durdurmaz ama yavaşlatır. Seyhan’ın kıyısında akan o küçük nehir, işte tam da böyle bir yer. Ne saat sesi duyarsınız, ne de telefon bildirimlerini… Sadece suyun kendi ritmi vardır. Ve siz, o ritme uyarsınız.

SABAHIN SESSİZLİĞİ

Erken bir saatte nehir kenarında yürüdüğümde, güneşin ışıkları yaprakların arasından süzülüyordu. Kuşlar yeni uyanmış, ama insan sesi henüz ortalığa karışmamıştı. İşte o an, zamanın telaşından sıyrıldığımı hissettim. Sanki dünya bir nebze daha nazik davranıyordu.

SESSİZLİĞİN İÇİNDEKİ SESLER

Nehir kenarında mutlak bir sessizlik yoktur aslında. Suyun taşlara vuran sesi, rüzgârın yapraklarla fısıldaşması, uzaktan gelen bir serçenin cıvıltısı… Hayatın en doğal müziği budur. Ve bu müzik hiçbir kulaklıkta bulunmaz.

TERMOSLA GELEN HUZUR

Yanımda getirdiğim kahveyi yudumlarken taşların üzerine oturdum. Her yudumda bir düşünce zihnimden geçti; geçmiş, gelecek, kaygılar… Hepsi suya karışıp kayboldu. O an sadece “şimdi” vardı. Ve “şimdi” hiç bu kadar kıymetli olmamıştı.

YAVAŞLIKTA GİZLİ BİLGELİK

Bir kaplumbağa ağır adımlarla kıyıdan geçti. Acele etmiyordu. Belki de bizim gibi yetişmesi gereken bir yeri yoktu. Onun için zaman bir yarış değil, bir yolculuktu. Belki de en doğru yaşam biçimi buydu.

Zaman bazen hızla akıp gider, bazen de durur gibi yapar. Ama nehir kenarında zaman sadece akar; sessizce, sabırla, zarafetle. Biz de kendimizi bu akışa bıraktığımızda, hayatın en sade hâliyle tanışırız.

Zamanın hızına yetişemediğimiz bu çağda, belki de en büyük lüks; bir nehir kenarında hiçbir yere yetişmemektir.