Market alışverişi sonrası kasada yaşanan o tanıdık diyalog:
— Poşet ister misiniz?
— Evet, lütfen.
— 1 TL veya 25 Kuruş

Ve sonra elimize tutuşturulan poşetin üzerinde kocaman bir market logosu, slogan, hatta kampanya duyurusu… İşte tam burada sinirler geriliyor. Çünkü bu sadece bir poşet değil; aynı zamanda bir reklam aracı. Üstelik bu reklamı biz taşıyoruz, biz ödüyoruz!

Eskiden poşetler ücretsizdi. Sonra çevreyi korumak adına ücretli hale geldi. Bu uygulamanın doğaya katkısı tartışılmaz. Ancak mesele şu:
Neden hem para veriyoruz hem de reklam taşıyoruz?

Marketin logosu var. Yani marka bilinirliği artıyor. Kampanya duyurusu var. Yani satış stratejisi sürüyor. Renkli tasarımlar, sloganlar. Yani bu bir pazarlama ürünü gerçek olan nesnedir.

Peki biz bu reklamı taşırken neden ücret ödüyoruz?

Hatta neden bu reklam için ücret veren taraf oluyoruz?

Tüketici bilinci olarak bunları sorgulamak gerekir. Bu durum aslında tüketici hakları açısından sorgulanması gereken bir konu. Eğer bir marka kendi reklamını yapıyorsa, bu reklamın maliyetini tüketiciye yüklemek ne kadar etik?

Alternatifler olabilir; Logosuz, sade poşetler ücretli olabilir.Markalı poşetler ücretsiz verilebilir. Ya da en güzeli, bez çanta teşviki yapılabilir. Çözüm nedir diye sorarsanız, bilinçli tüketici, sorumlu markadır.

Çevreyi korumak hepimizin görevi. Ancak bu görev, markaların reklam stratejilerine alet edilmemeli. Tüketici hem doğayı koruyup hem de marka reklamını sırtlanmak zorunda değil. Belki de bir dahaki alışverişte kasada şöyle demeliyiz:

“Poşet istemiyorum, reklam taşıyıcısı değilim.”

Poşetler Marketlerde Ücretli, Pazarda Ücretsiz: Adalet mi, Ayrıcalık mı?

Büyük marketlerin poşetleri ücretliyken, pazarda hâlâ ücretsiz poşet bulunabiliyor. Bu da adaletsizlik algısını artırıyor. Plastik poşetlerin ücretli hale gelmesiyle birlikte büyük zincir marketlerde alışveriş yapan herkes artık kasada “poşet ister misiniz?” sorusuyla karşılaşıyor. Bu sorunun ardından gelen 25 kuruşluk ücret, küçük gibi görünse de, özellikle dar gelirli vatandaşlar için zamanla birikiyor. Ancak aynı vatandaş, semt pazarına gittiğinde hâlâ ücretsiz poşetle karşılaşıyor. İşte bu durum, toplumda adaletsizlik algısını körüklüyor.

Neden Adaletsizlik Algısı Oluşuyor?

Marketten domates alırsanız poşet ücretli, pazardan alırsanız ücretsiz. Bu çelişki, uygulamanın tutarlılığını sorgulatıyor. Zincir marketler genellikle orta ve üst gelir grubuna hitap ederken, pazarlar daha çok dar gelirli kesimin alışveriş yaptığı yerler. Bu da “zengine ceza, fakire muafiyet” gibi bir algı yaratıyor. Poşet ücretlendirmesi yasal bir zorunluluksa, neden pazarcılar bu uygulamadan muaf? Yok eğer pazarcılar gönüllü olarak ücretsiz veriyorsa, marketler neden bu esnekliği göstermiyor?

Bu çifte standart, sadece ekonomik değil, aynı zamanda psikolojik bir etki yaratıyor. Vatandaş kendini değersiz hissediyor, “benim cebimden alınan 25 kuruşla mı çevre kurtulacak?” diye soruyor. Üstelik bu poşetlerin üzerinde marketin logosu varsa, bu durum daha da can sıkıcı hale geliyor:
Ben hem reklam taşıyorum, hem de bunun parasını ödüyorum. Neler yapılabilir?

Pazarda da markette de aynı kurallar geçerli olmalı.

Poşet yerine sürdürülebilir alternatifler cazip hale getirilmeli.

Eğer bir poşet üzerinde marka logosu varsa, bu tüketiciye ücretsiz sunulmalı.