Bugün sokakta yürürken, elimde tuttuğum bir mendil bana bir hayat hikâyesi anlattı.
O mendili, 55 derece sıcağın altında, alnından ter damlayan bir amcadan aldım.
Emekliymiş. Ama aldığı maaş, evinin 10 bin liralık kirasına yetmiyormuş.
“Ne yapayım evladım,” dedi. “Mecburum, mendil satıyorum.”

O an durdum.Mendili cebime koymadım hemen.Yanına oturdum.Sohbet ettik.Ve o sohbet, bana bir ülkenin en sessiz çığlığını anlattı.

“Sabah erken çıkıyorum, öğlen güneş tepemde.Ayakta durmak zor, ama evde oturursam aç kalırım.Emekli olduk diye hayat durmuyor ki.”

Bu sözler, bir sistemin eksikliğini değil; bir insanın direncini anlatıyordu.
O amca, sadece mendil satmıyordu.Onurunu, emeğini, hayatta kalma mücadelesini satıyordu.Ve biz, çoğu zaman bu mücadeleyi görmeden yanından geçip gidiyoruz.

Bir mendil, bir hayat.
Bir sohbet, bir farkındalık.
Bugün o mendil bana çok şey öğretti.
Ve o amca, bana sessizce şunu söyledi:
“Biz hâlâ buradayız. Ama kimse bakmıyor.”

Bu yazıyı okuyan herkesin bir an durup düşünmesini isterim:Bir gün o mendili siz satmak zorunda kalsanız, ne hissederdiniz?

Mendil satan amcamızla sohbetimiz uzadıkça, sadece onun değil, çevresindeki insanların da hikâyeleri görünür olmaya başladı.Yan tezgâhta duran yaşlı bir kadın, plastik su şişeleri satıyordu.“Ben de emekliyim,” dedi. “Ama torunuma harçlık veremez oldum. O yüzden buradayım.”Güneş tepede, sıcaklık 55 derece.Ne bir gölgelik var, ne bir dinlenme alanı.Ama hepsi ayakta.Çünkü hayat, oturana değil; direnenlere biraz daha acımasız davranıyor.Amca mendil satarken bir yandan çevresine bakıyor.“Gençler geçip gidiyor, kimse durmuyor,” diyor.

Ama sonra ekliyor:“Bir kişi durursa, bir kişi selam verirse, o gün biraz daha kolay geçiyor.”

Bu cümle beni düşündürdü.Belki de sokakta çalışan insanların en çok ihtiyaç duyduğu şey, para değil.İnsanlık.Bir selam, bir sohbet, bir gölge paylaşımı.

O gün mendil aldım, ama aslında bir hayatı dinledim.

Ve o hayat, bana şunu öğretti:

Sokakta emek var, Ama gölge yok.