1500 YIL ÖNCEKİ ANTAKYA DEPREMİ…
Antakyalı Tarihçi-Yazar John Malalas ‘ın tanıklığında Antakya depremi…
‘’Antik Çağ’ın Antakya’sı ( ANTİOCHİA) yüzyıllar boyunca ‘’Doğunun Tacı’’ olarak adlandırıldı. Dillere destan olan o görkemini İskenderiye ve Roma’dan alıyordu çünkü…
Mermer sütunlu, kemerli, geniş taş döşenmiş, geniş caddeleri, oymalı süslemeli tiyatroları ,hamamları ,heykellerle bezenmiş pazar yerleri, meydanları ,kiliseleri ve tüm görkemli sütunlu yapılarıyla imar edilmiş bir kent…
Doğunun tacı Antakya’yı 526 yılının 29 Mayıs’da akşam vakti yakalıyor deprem.
(Yunan asıllı Antakyalı Vakanivüs (Tarihçi) John Malalas (M.S.491-M.S.578)…Antakya’yı yok edecek depremi şöyle anlatıyor:)
‘’-29 Mayıs 526 ya bir gün kala Hristiyan cemaat İsa’nın gökyüzüne çekilişini kutlamaya hazırlanmaktaydı. Çevreden köy ve kasabalardan inanlar kente doluşmuş insanlar akşam yemeğine oturmuştu.
Beklenmedik bir anda hava birden bire karardı. Dünya şiddetle sarsıldı .Alabora oldu toprak .Deprem uygun bir anı beklemedi. İnsanlar kendilerini korumaya alamadan birkaç saniye içinde evleri, saraylar gümbürtüyle üstlerine yıkıldı. Yıkıntılardan çığlıklar ağlama inleme sesleri yükseldi. Sayısız kurban vermişti Antakya. İlk sarsıntıdan sonra kentin üstüne bir kabus çökmüş, hayatta kalanlar felç olmuş gibi korku içinde sinmişlerdi. Bu an çok kısa sürdü.
Yeni bir sarsıntı geride kalanları da kırıp geçirdi. Ardından görülmemiş bir yangın kenti ağzına alıp yuttu sanki .Sanki yağmur yerine gökten ateş dökülüyordu. Depremzedelerin yıkıntılar altında kaldıkları yetmiyormuş gibi bir de cayır cayır yanıyordu çoğu…
Ya da dumandan boğuluyor ,kaçma olanağına sahip olanların önünü de alevler kesiyordu. Hava kıvılcımlarla doluydu. Bu kıvılcımlar şimşek gibi tutuşuyor yalnız kenti değil toprağı yakıyor, tarlaları alevler sarıyordı. Bütün canlıların yakılması için Tanrı buyruk yağdırıyordu sanki.
Ayakta kalan yapılar da yangınla yıkıldı. Tek yapı ayakta kalamadı. Ne bir kilise ne bir manastır ne de kutsal bir köşe .Depremden 200 yıl önce kral Konstantin tarafından yaptırılan Antakya’nın altın kubbeli en büyük kilisesi de Tanrının mahkemesi önünde beş gün dayanabildi ancak. Beş gün sonra birden bire içinde başlayan alevlerle temeline dek yanıp kül oldu…Sonuç 250.000 den fazla ölü…’’
(Araştırmacı -Tarihçi Bilhan Akkaya ‘dan alıntıdır.)