YAŞAM BİR HİKAYEDİR
1970’li yıllarda Izmir’de Hatay caddesi üzerinde bir apartman… Apartmanın altında özellikle sütlü tatlıları meşhur bir pastane var. Semtin genç kızları, oğlanları burada buluşuyor. Hani muhallebiciye gidip el ele tutuşulurdu ya eskiden, öyle… O pastaneye hiç uğramayan bir kızın üstünde butun gözler. Mahallenin en güzel kızı ama hemen üst katta oturduklarından ve babasından çekindiği için, flört ettiği, aklını başından aldığı oğlanlarla başka yerlerde buluşuyor. Babası Orhan Bey, eski milli bisikletçi. Bir dönem federasyon başkanlığı da yapmış, Izmir’de iyi tanınıyor.
Pastane sahibinin tombul oğlu bazen babasına yardıma geliyor. Boşları topluyor, limonata dolduruyor falan… Ilkokulu yeni bitirmiş. Onun ayağının dibinde dolaşan, daha okul çağına bile gelmemiş minicik bir çocuk daha var ortalıkta. Çok güzel, çok sevimli bir oğlan çocuğu. Komşunun küçük oğlu Tan…
Pastanenin müdavimlerinden biri kafasına taktığı kocaman şapkalarla ilgi çekmeye çalışan ufak tefek bir genç kız, adı Fatma. Pek öyle gösterişli değil ama konuşkan, deli-dolu, tam bir dilli düdük. O yüzden oğlanlar hiç eksik olmuyor etrafından… Her hafta başka biriyle buluşuyor.
Sonra yıllar su gibi akıyor, pastane kapanıyor, orası önce banka şubesi, sonra beyaz eşya bayii oluyor. Şimdi kim bilir nedir?
Hikâyemizdeki tombul çocuk büyüyüp Korcan Karar oldu, televizyoncu…
Onun dibinden ayrılmayan sevimli velet şimdi Tan Sağtürk, balet…
O pastaneye hiç uğramayan mahallenin, belki de o dönem Izmir’in en güzel, en işveli kızını dün kaybettik; Pakize Suda’ydı adı…
Pastanenin müdavimi olan ufak tefek Fatma’yı ise bugün Sezen Aksu olarak tanıyoruz…