DAMNATION MEMORIA…HATIRALARIN SİLİNMESİ
DAMNATION MEMORIA… (Hatıraların Lanetlenmesi)
Hikaye sorunlu bir öğrenci ile öğretmeni arasında geçmektedir. Öğretmeni öğrenciye; “Neden arkadaşlarını kıskanıyor ve onların yaptıklarını bozuyorsun” diye sorunca, Çocuk; “En iyi ben olmalıyım, en başarılı ben görünmeliyim” diye cevap verir. Bunun üzerine öğretmen tahtaya bir çizgi çizer ve; “Bu çizgiyi nasıl kısaltabilirsin” der. Kıskanç çocuk hemen atılıp bir kısmını siliverir. “Olmadı” der öğretmen, “silmek yok”. Bu sefer çocuk, eliyle bir kısmının üzerini kapatır. Öğretmen; “Yine olmadı, kapatmak yok” der. “Başka nasıl yaparsın” diye soran öğretmen, bakar ki cevap yok, daha uzun bir çizgi çizer diğerinin yanına ve; “Bak öteki kısaldı” der. “Başkalarının çizgisiyle uğraşacağına, sen daha büyük bir çizgi çiz” der yaramaz öğrencisine. Eski Roma’da, ”Damnatio Memorai = Hatıraların Lanetlenmesi” denilen bir terim ve uygulama vardır. Bu uygulama; Sulla, Nero, Commodus gibi bir kaç imparatora ölümlerinden sonra uygulanmıştır. Yaptıkları eserleri, koydukları kanunları, evleri-barkları, mezarları, heykelleri ve yazıtları günlük yaşamdan, usulca ve sinsice sistematik olarak silinmiştir. Bu uygulamalar sonunda sanki onlar hiç yaşamamış gibi olmuşlardır! Bugün de bunların benzerlerini görüyoruz Türkiye’de. 21 y.y.’ın elverişli koşulları ve çok gelişmiş imkanları, durmadan 1930’ların Türkiye’si ile karşılaştırılmaya çalışılmaktadır. O yılların zor şartlarında imkansızı gerçekleştiren bir liderle, 90 yıl sonrasının elverişli koşullardaki değerleri çarpıştırmanın altındaki hastalıklı psikoloji en hafifiyle kıskançlık olmalıdır. Onuncu yıl marşını duyunca sinirlenenlerin, İzmir marşını duyunca salon terkedenlerin, İstiklal marşında ayağa kalkmayanların, TC’leri silenlerin, üniversitelerin, hava limanlarının, caddelerin, stadyumların adlarını değiştirenlerin bitmeyen hesaplarının motivasyonu, bu kıskançlık olmalıdır. Aslında bugünün yöneticileri çok şanslıdırlar. Onu anlayabilseler ve özümseyebilselerdi, 21. yüzyılın olanaklarıyla en az O’nunki kadar uzun ve kalıcı çizgiler çizmenin mümkün olacağını tahmin edebilirlerdi. Eğer göz bebeklerine sinen o kıskançlık perdeleri olmasaydı, ”Seni geçtik ey Mustafa” diye bağırdıklarında en çok O’nun sevineceğini bilirlerdi!
(Alıntıdır)