Her sabah aynı saatte, aynı durakta buluşuyoruz. Kimimiz bastonuyla, kimimiz gazetesiyle, kimimiz hâlâ uykulu gözlerle ama hep aynı heyecanla: “Bugün memlekette ne var ne yok?” diye sormaya.
Durak, artık sadece bir bekleme noktası değil. Emeklilerle dolu bu küçük meydan, adeta bir halk meclisine dönüşüyor. Konular bol: emekli maaşları, torunların eğitimi, marketteki fiyatlar, siyasetin son hamleleri, yerel belediyenin kaldırım çalışmaları... Herkesin bir fikri var, herkesin bir hikâyesi.
Otobüs geldiğinde sohbet bitmiyor, aksine yeni katılımcılarla derinleşiyor. Genç bir öğretmen, bir hemşire, bir üniversite öğrencisi... Herkes kendi penceresinden bakıyor memlekete. Farklı yaşlar, farklı bakışlar ama ortak bir merak: “Nereye gidiyoruz?”
Ben de bu sohbetlerin içinde kendimi bir haber merkezinde gibi hissediyorum. Sanki bir televizyon kanalının sabah programında halkın sesiyle yayın yapıyorum. Mikrofon elimde değil belki ama kulaklarım açık, kalemim hazır.
Bu sabah durakta konuşulanlar, belki bir gazetenin manşetinde yer bulmaz. Ama burada konuşulanlar, gerçek gündemin ta kendisi. Çünkü memleket meselesi, halkın meselesidir. Ve halk, her sabah durakta konuşur.
Sabahın erken saatlerinde, bir otobüs durağında başlayan ve otobüsün içinde devam eden bu sohbetler, adeta halkın nabzını tutan bir mikrofon gibi.
Durakta konuşulanlar belki bir parlamento kürsüsüne ulaşmaz ama halkın vicdanında yankı bulur. Belki de gerçek temsil, sabah otobüsünü beklerken başlar.