Adana… Biberi acı, insanı içten; tarihiyle güçlü, sokaklarıyla canlı bir şehir. Fakat Türkiye’nin gündeminde ne zaman bir sarsıntı yaşansa, medyada manşetlerde yine Adana yer alıyor. Son zamanlarda görevden alınan belediye başkanlarıyla başlayan tartışmaların ardından, sahte diploma skandalının çıkış noktası olarak da Adana’nın gösterilmesi, bu güzel kente yeni bir yara daha ekledi.
Belediye başkanlarının görevden alınması, şehir halkında haklı olarak bir güvensizlik duygusu yarattı. Seçilen yöneticilerin görevden alınması süreci, sadece siyasetin değil, demokrasinin de sorgulanmasına yol açtı. Kentin vizyonu ve projeleri bir anda askıya alındı, toplumsal motivasyon zayıfladı.
Tam bu yara sarılmadan, ülke gündemine düşen sahte diploma skandalında “ilk olayın Adana’da yaşandığı” yönündeki haberler, sanki kente yeni bir suçlu kimliği biçercesine yayıldı. Ancak olayın Adana’da ortaya çıkması, bunun sadece buraya ait olduğu anlamına gelmez. Medya, olayların içeriğinden çok hangi şehirde geçtiğine odaklanınca, kentsel kimlikler yıpranıyor.
Adana sadece suçla, yolsuzlukla, skandalla anıldığında; buranın başarılı öğretmenleri, bilim insanları, sanatçıları, hayırseverleri görünmez oluyor. Geriye bir etiket kalıyor: “problemli şehir”. Oysa bu etiket, gerçeği yansıtmaz; sadece kolay bir anlatının sonucudur.
“Kentin makul kaderi neyse odur” denebilir. Ama kader, şekillenmeyi bekleyen bir hamur gibidir. Adana'nın kaderi, onun insanlarında saklı. Her zorlukta yeniden ayağa kalkabilen gençlerinde, tencere kaynatmaya çalışan annelerinde, inadına gülümseyen esnafında…
Adana’nın imajını düzeltmek için ilk adımı Adana atmalı. Yerel medya, sosyal medya kullanıcıları, sivil toplum, bu karamsar algıyı kırmak için birlikte hareket etmeli. Başarı hikâyeleri anlatılmalı, umut veren projeler duyurulmalı. Sahte diplomalar değil, gerçek değerler konuşulmalı.Çünkü Adana, sorunların merkezi değil; çözümün, üretimin ve umudun kaynağı olabilir. Yeter ki bu şehir kendi hikâyesini kendi kalemiyle yazsın.